4 Nisan 2009 Cumartesi

" Büyüklük odur ki kimseye iltifat etmeyeceksin,hiç kimseyi aldatmayacaksın.Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin.Herkes senin aleyhinde bulunacaktır,seni yoldan çevirmeye çalışacaktır.İşte sen burada direneceksin.Önünde sonsuz engeller yığılacaktır.Kendini büyük değil, küçük, araçsız hiç telakki edecek,kimseden yardim gelmeyeceğine inanarak bu engelleri asacak,ondan sonra sana büyüksün derlerse bunu diyenlere güleceksin... "


" Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım."


" Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa."


"Biz cahil dediğimiz zaman mektepte okumamış olanları kasdetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikatı bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikatı gören hakiki âlimler çıkabilir."


" Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz"


" Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler. İğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karsıyız ve buna müsaade etmiyoruz."


" Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı İHMAL ve KUSUR'dur. "


" Dünyada hiç bir milletin kadını "Ben ANADOLU KADINI'ndan fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte ANADOLU KADINI kadar emek verdim," diyemez!.."


"... Hepiniz bilirsiniz ki, Avrupa'nın en önemli devletleri, Türkiye'nin zararıyla, Türkiye'nin gerilemesiyle ortayaçıkmışlardır. Bugün bütün dünyayı etkileyen, milletimizin hayatını ve ülkemizi tehdit altında bulunduran, en güçlü gelişmeler, Türkiye'nin zararıyla gerçekleşmiştir. Eğer güçlü bir Türkiye varlığını sürdürseydi, denebilir ki İngiltere'nin bugünkü siyaseti var olmayacaktı. Türkiye, Viyana'dan sonra Peşte ve Belgrat'ta yenilmeseydi, Avusturya/Macaristan siyasetinin sözüedilmeyecekti. Fransa, İtalya, Almanya da, aynı kaynaktan esinlenerek hayat ve siyasetlerini geliştirmişler ve güçlendirmişlerdir."


"... Bir şeyin zararıyla, bir şeyin yok olmasıyla yükselen şeyler, elbette, o şeylerden zarar görmüş olanı alçaltır. Gerçekten deAvrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaşmasına karşılık, Türkiye gerilemiş, düştükçe düşmüştür. Türkiye'yi yok etmeye girişenler, Türkiye'nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlıolmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak, birleşmiş ve ittifak etmişlerdir. Ve bunun sonucu olarak, birçok zekâlar, duygular, fikirler,Türkiye'nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Ve bu yoğunlaşma,yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda, adeta tahrip edici bir gelenek biçimine dönüşmüştür. Ve bu geleneğin, Türkiye'nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda, nihayet Türkiye'yi ıslah etmek, Türkiye'yi uygarlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye'nin iç hayatına, içyönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güçve kuvvetini elde etmişlerdir."


"...Oysa güç ve kuvvet, Türkiye'de ve Türkiye halkında olan gelişme cevherine, zehirli ve yakıcı bir sıvı katmıştır. BUNUN ETKİSİ ALTINDA KALARAK, MİLLETİN EN ÇOK DA YÖNETİCİLERİN ZİHİNLERİTAMAMEN BOZULMUŞTUR. ARTIK DURUMU DÜZELTMEK, HAYAT BULMAK, İNSAN OLMAK İÇİN, MUTLAKA AVRUPA'DAN NASİHAT ALMAK, BÜTÜN İŞLERİ AVRUPA'NIN EMELLERİNE UYGUN YÜRÜTMEK, BÜTÜN DERSLERİ AVRUPA'DAN ALMAK GİBİ BİRTAKIM ZİHNİYETLER ORTAYA ÇIKTI. Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatlarıyla,yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.Tarihte, böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır. İşte Türkiye de, bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden, her saat, her gün, her yüzyıl, biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür."


"..Bu düşüş, bu alçalış, yalnız maddi şeylerde olsaydı, hiçbir önemi yoktu. Ne yazık ki Türkiye ve Türk halkı, ahlâk bakımından da düşüyor. Durum incelenirse görülür ki, Türkiye Doğu maneviyatıyla sona eren bir yol üzerinde bulunuyordu. Doğu'yla Batı'nın birleştiği yerde bulunduğumuz, Batı' ya yaklaştığımızı zannettiğimiz takdirde, asıl mayamızolan Doğu maneviyatından tamamıyla soyutlanıyoruz. Hiç şüphesizdir ki bundan, bu büyük memleketi, bu milleti, çöküntü ve yok olma çıkmazına itmekten başka, bir sonuç beklenemez ."


"... Bu düşüşün çıkış noktası korkuyla, aczle başlamıştır. Türkiye'nin, Türk halkının nasılsa başına geçmiş olan birtakım insanlar,galip düşmanlar karşısında, susmaya mahkûmmuş gibi, Türkiye'yi âtıl veçekingen bir halde tutuyorlardı. Memleketin ve milletin çıkarlarının gerektiğini yapmakta korkak ve mütereddit idiler. Türkiye'de fikir adamları, âdetâ kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki: 'Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.' Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. 'Onlar bizi idare etsin' diyorlardı."


"TÜRK istibdat ve esaret zincirlerini parçalayabilmek için İÇ VE DIŞ DÜŞMANLAR karşısında hayatını ortaya attı... Çok kanlı ve tehlikeli mücadelelere girdi, sayısız fedakarlıklara katlandı, muvaffak oldu... Ancak ondan sonra hürriyetine sahip oldu... Bu sebeple HÜRRİYET, TÜRK'ÜN HAYATIDIR!.."


Mustafa Kemal ATATÜRK



ATATÜRK VE ŞIH:


Komik, trajikomik veya bir gerçek... adı herneyse...


Atatürk Amasya ziyaretinde.Vali konaginda yörenin ileri gelenleri ilesohbette. Bir ara tam karsisinda oturan birine takilir gözleri. Yasiellinin üzerinde bu adam beline kadar inen sakaliyla Atatürk'ündikkatiniçeker. Ata, yanindaki valinin kulagina egilip sorar;


- Kimdir bu?Vali yanit verir;


- Efendim kendisi Sih'tir. Yörede çok hatirlisi vardir.Atatürk Sih'i yanina çagirir ve;


- Bak baba, imanin ölçüsü sakalin boyunda degildir. Sunu rica etsem de en azindan Peygamber efendimizinki gibi kisaltsander ve eliyle de boyunalti hizasini gösterir.Sih;


- Emrin olur Pasamdiyerek yerine çekilir.Aradan zaman geçer, bir aksam Atatürk Amasya'daki Sih'i hatirlar veVali'yi telefonla arayip durumu sorar. Vali nasil söyleyecegini bilememekle birlikte, Sih'in sakal boyunda en küçük bir kisalma bile olmadigini aksine kimselere el sürdürmedigini anlatir. Atatürk telefonu kapatir, kagidi kalemi eline alir ve az sonra nazirini çagirip, yazdigi yaziyi Amasya Valiligi'ne teblig etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Sih Efendi Ata'yi görmek üzere Ankara'ya yolaçikmis...Sih gelir, Ata'nin karsisina çikar. Sakal tamamen kesilmis, sinekkaydi bir tiras olunmus, saçlar kisaltilmis, kilik kiyafet bastan sonadegistirilmis, bambaska bir görünüme bürünülmüstür. Atatürk'ün mesai arkadaslari bu degisimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar;


- Aman Pasam, o Sih ki sakalina el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz dekökünden kesmesini sagladiniz?Ata gülümser, sonra da yanindakilere dönüp;


- Dün aksam Amasya Valiligi'ne bir yazi gönderdim ve Sih'i Afyon'a valiatadigimi bildirdim der.Ardindan da yeni bir yazi hazirlayip nazirina bu yaziyi da Sih'a vermesini söyler. Yazida söyle yazmaktadir;


- Inancin ölçüsünün sakalda olmadigini anladigina sevindim. Valilikmeselene gelince, bugün koltuk ugruna kirk yillik sakalindan vazgeçebilen yarin baska seyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seniböyle bir ikileme mahkum birakmayalim. Kal saglicakla...